
Cahit Zarifoğlu Sözleri ile hem yaşarken hem de vefatından sonra, başta edebiyat olmak üzere, düşünce ve aksiyon çevrelerinde de adından sıkça söz ettiren bir kişiliktir. Yazdıkları ve yaşadıklarıyla büyük kitlelere müspet manada tesir etmeyi başarabilmiş, kendine has tarzıyla Türk şiir ve sanat hayatında unutulmayacak bir mevki kazanmıştır.
Cahit Zarifoğlu Sözleri ile sanatçı ve edebiyatçı kişiliğinin bir tamamlayıcısı olarak, yaşadığı dönemin siyasal ve sosyal hadiselerine ilgisiz kalmamış, aksine, 1979 yılında başlayan Sovyet-Afganistan savaşına ve 1982’de yaşanan Hama katliamına şiirleri ve yazılarıyla gür bir sesle tepki göstermiş, insani ve İslamî duyarlılığın, sorumluluğun önemli isimlerinden biri olmuştur. O, iyi bir edebiyatçı olmasının yanı sıra, İslamî duyarlılığa sahip entelektüel bir kişiliğe de sahiptir. Coşkun ve aşk dolu bir dinî anlayışla maruftur.
Cahit Zarifoğlu Sözleri yazımızı Facebook, Twitter, İnstagram, WhatsApp, Tumblr gibi sosyal medyadan paylaşabilirsiniz.
Cahit Zarifoğlu ile ilgili yazılara aşağıdaki başlıklardan hızlıca ulaşabilirsiniz.
2- Cahit Zarifoğlu Kısa Sözleri
4- Cahit Zarifoğlu Kimdir? Cahit Zarifoğlu Hayatı
Cahit Zarifoğlu Sözleri
Diğer yandan, 1976-1990 yılları arasında yayın hayatında olan, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Aleaddin Özdenören, M. Akif İnan, Ersin Nazif Gürdoğan gibi değerli isimlerin öncülük ettiği, Mavera Dergisi’nin de unutulmaz isimlerinden biriydi Cahit Zarifoğlu. Bir nevi dinamosu gibiydi. Özellikle “Okuyucularla” köşesinde, gönderilen yazı ve şiirlere yaptığı yorumlarla, okuyucuyla sıcak ilişki kurmayı başarabilmiş ve onları birçok anlamda besleyebilmiş bir kişiliktir.
Çünkü Zarifoğlu Sözleri ile İslam’ı içkin ve aşkın bir şekilde yaşadığını açıkça ortaya koymuş bir kişiliktir. Vefatından sekiz yıl önce, 1980 yılında, Ali Haydar Haksal’a yazdığı bir mektubunda, “İslamî ve güzel olan neredeyse oraya gidelim” demiştir.
Kadir Tanır’a gönderdiği mektupta ise, Müslüman sanatçı kavramını ele almakta ve bu konudaki düşüncelerini paylaşmaktadır. Şöyle diyor Zarifoğlu:
“Malzemenin yerli, eserlerin ruhunun yerli ve İslami olması yetmiyor. Gerçekleştirilmesi gereken tam anlamıyla ‘Müslüman sanatçı’ olmaktır. Bunu tarif etmekten bile acizim. İlkin Allah korkusu bu açıdan, yazılan her cümlenin sorumluluğunun idraki… Bir tek vakit olsun, namazı bile bile, göz göre göre kazaya bırakmamak, sabah namazlarını mümkünse camide kılmak, her an pırıl pırıl temiz olmak, her bakımdan ve hep Allah ve Peygamberi konuşan kişileri arayıp bulmak ve kendine kötülüklerden nasıl el etek çektiğini maddi delillerle ispat etmek, eylem halinde.“

Cahit Zarifoğlu, yaşadığı dönemin siyasi ve sosyal atmosferini İslam penceresinden değerlendirdiğinde, ortaya çıkan tabloyu şöyle ifade eder:
“On yıllardır sırtımızda İslâm dışı bir düzenin kamburunu taşıyoruz. Düşmanlarımız ise bizim bu mutsuzluğumuzun üzerinde hora tepiyor. Artık kendimize gelelim. İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim.”
Tüm bunlara paralel olarak, Cahit Zarifoğlu Sözleri ve yazılarıyla “kendimize gelelim efendiler” şeklindeki ikazlarını aktarmak yerinde olacaktır.
“Efendiler kendimize gelelim! İşe evimizden başlayarak kendimize gelelim. İşte küçük formülümüz. Geniş bir İlmihal kitabı temin et, sindire sindire oku! Karını, bacını, çocuklarını karşına diz, her gece muntazaman oku ve anlat! Ailecek İslâm’ı öğren! Öğreniyor muyuz acaba diye kontrol et! Öğrenilenleri tatbik et, tatbik ettir!
O zaman gör bakalım evinde televizyon barınabiliyor mu? Üzerine vazife olmayan İslâmî konularda cahilane tartışmalara girebiliyor musun? Dünyanın dört bir tarafında din kardeşlerin şehit olurken, sen tıka basa yemek yeyip, lanetli televizyonun karşısına kurulup geğirebiliyor musun?
Efendiler! İlmihal okuyun. Evlerinizi Müslümanlığın öğrenildiği, konuşulduğu ve yaşandığı Müslümanhaneler haline getirin. Bu akşam evinize dönünce etrafınıza Müslüman gözüyle bir bakın, acaba İslâm’a aykırı neler var? Eşyalarınıza, eşinizin, çoluk çocuğunuzun kılığına kıyafetine, eline yüzüne, ağızlarından çıkana, oturup kalkmalarına bir nazar edin. Bakın düzeltilecek ne çok şey var. Ama ilkin öğrenmek gerek düzeltmek için. Okuma yazma öğrendiniz, Liseler, Üniversiteler bitirdiniz, kendinizi allâme bilirsiniz ama belki Müslümanca taharetlenmeden bile haberiniz yok. Kendinizi ve evinizi tepede tırnağa İslâm’a göre yeniden tertip etmediğiniz sürece, İslâm tek millettir, diye düşünmenin anlamı kalmaz.”
Cahit Zarifoğlu Sözleri ve yazılarından anladığımız kadar İslam, Hz. Muhammed’in hayatı ve ortaya koydukları ile eşdeğer bir konumdadır. Bu anlamdaki düşüncülerini şöyle ifade etmiştir:
“İslâmiyet, Peygamber Efendimiz’in hayatından başka bir şey değildir. Ona benzemek, o ne yaptıysa yapmak, o ne emretti ise onu yapmak ve yasaklarından uzak durmak.”
En Güzel Cahit Zarifoğlu Sözleri
Zarifoğlu, İslam’ın iyi öğrenilmesi ve tatbik edilmesinden yanadır. Yazılarında sık sık bu hususun altını çizmiştir:
“Müslümanların İslâmî konuları okuyup, öğrenip, kendi yakınlarına özellikle çocuklarına öğretmelerini istiyoruz. Bir davanın askerliğini yapmak için o davayı enine boyuna bilmek gerekir. İslâm’ı iyi bilmek, onu yaşamak için, onu yaşatmak için, onu tebliğ etmek için, onu savunmak için ve nihayet onun uğruna ölmek için gerekli bize.”
Zarifoğlu, Müslüman olmayı sadece Allah’a inanmak, Peygambere inanmak ve namaz kılmak gibi ritüellerden ibaret görmez, aksine, Müslüman olmayı makro ve mikro anlamda “sorumlu” olmakla eşdeğer tutar ve şöyle der:
“Kolay mı mükemmel Müslüman olmak?! Allah’a ve Peygamber’e inanırsın. Beş vakit namazını kılarsın. Evinin geçimi için helâlinden kazanmaya çalışır ve diyelim ki kazanırsın da. Ve ne yağlıya ne de sütlüye karışırsın ve düşünürsün ki şeytan senden uzak, nefsin uyuz bir köpek gibi ayaklarının altında ve Allah’ın rahmetine senden daha layık kimse yok. Keşke gafletin bu kadar masum olsaydı.
Durumun bundan ibaret olsaydı, devlet idaresinden kentlerin tanzim planına kadar teşkilatlanmış olan batılın çarkları arasında bir kum tanesi kadar bile hükmün olmadığını bilmemiş olsaydın. Siyasi bakımdan süratle bilinçlenmek zorunda olduğu henüz idrak etmemiş olsaydın ve bunu sana hiç kimse anlatmamış olsaydı. Keşke Filipinler’de, Eritre’de, Filistin’de, Uganda’da, Suriye’de ve Afganistan’da Allah’ın nizamını ayakta tutmak için kanlarını akıtan Müslümanların varlığı ve onların senin omuzuna yüklediği sorumluluğu hiç duymamış olsaydın. Ve bunu sana hiç kimse duyurmamış olsaydı.O zaman, kim bilir belki o zaman, o şekilde düşünmekte belki mazur olurdun ve umulur ki kurtulurdun.
Ama Türkiyeli ol Amerikalı ol, Müslümansan eğer, sorumluluk ağızdan ağıza, kulaktan kulağa, herkesin ve senin de omuzlarına yükleniyor. Her an sınanıyorsun ve attığın her adımın önünde, hem Müslümanca yol, hem de onun zıddı bulunuyor.”
Cahit Zarifoğlu “zerre iman” tarifinden ne kastedildiğini, Peygamber Efendimiz’in şu hadis-i şerifini misal vererek açıklar:
“ – Ya Resulallah, zerre miktar iman nedir?
– Bir Müslüman vakit namazlarından birini elinde olmadan kaçırır, bir sonraki namazın vakti girdikten sonra hatırlar da, bundan dolayı kalbine şiş saplanmış gibi olursa, onda zerre miktar iman vardır.”
Cahit Zarifoğlu Kısa Sözleri
Aşağıda Cahit Zarifoğlunun en güzel kısa sözlerini bulabilirsiniz.
Yaşamak isimli eserinde ise, Zarifoğlu, çocukluk yıllarında ailesinde duanın nasıl bir anlamı ve tesiri olduğunu şöyle dile getiriyor:
“Evimizde her türlü musibete ve hastalığa karşı bir tek doktor ve ilaç vardı: dua ve aspirin. Daima şifa bulduk.”
Kendisiyle yapılan bir röportajda ise, Seyfettin Ünlü’yle aralarında şöyle bir konuşma geçer:
SÜ: “Şimdi şöyle bir şey soracağım. Bir şair dilini cennet hazinelerinin anahtarı hâline getirmek için ne yapmalıdır?”
CZ: “Bir şair dilini cennet hazinesinin anahtarı haline getirmesi için, kesip atmalıdır. Tek cevap bu, eğer insaf ile düşünürsen. Fakat biz gafletimizden ötürü kesip atmayız.”
Kendisine Afganistan’a gitmediği halde, oralarla ilgili yazdığı hatırlatılmış, ardından da haccı neden yazmıyorsunuz diye sorulmuştur. Verdiği cevap, Zarifoğlu’nun penceresinden haccın nasıl algılandığını açıkça ortaya koymaktadır:
“Hac gitmeden yazılamaz. Gittikten sonra da belki hiç mi hiç yazılamaz. Ravza-yı Mutahhara’da parmaklarınızı, parmaklıklara sürdüğünüz ânı nasıl, hangi dille anlatabilirsiniz.”
Bir şiirinde şöyle diyordu:
“Anılar defterinde gül yaptığı gibi unutuldum kurudum.“
Bize sözlerimizden çok, yüreğimizden anlayan gerek.
Ah şu yalnızlık kemik gibi, ne yana dönsem batar.
Bazen yağmur olmak ister insan. Yağmak ister sevdiğinin yüreğine.
Filistin; bir sınav kâğıdı… Her mü’mîn kulun önünde.
Dedi ki; sen şairsin elindeki bu taş ne? Dedim ki; şair aşka boyun eğer, zulme değil!
Değil mi ki, kavuşmalarımız topal. Ayrılıklarımız koşar adım.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı.
Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
Ölü kalbimiz dirileydi hakka dönüp sadakayla yıkanaydık dünyaya hiç meyletmeyeydik.
Kapı aralığından baktığımda görebildiğim en güzel şeydir; yaşamak.
Bir gün ister istemez karşısında olacaksın kaçtıklarının. Dua et o gün henüz mahşer olmasın.
Merhamet capcanlı bir kuştu insan kalplerinde. Bir ölçü, bir adaletli ki eşi emsali bulunmaz.
Alnı secdeye inen insanların sesleri birbirine bağlanabilirse, ancak o zaman sokaklar, meydanlar ardına kadar açılır.
Ayrılıkla başım belada gözlerini çevir gözlerime yoksa ben sensiz bu sessizlikle. Deli gibiyim sensiz bu sensizlikle.
Kalbinizi yumuşatın, ama iradeniz sert olsun. Kelimelerinizi yumuşatın ama nüfuzunuz kuvvetli ve derin olsun.
Ehli takva olun, ehli secde olun. Farzları alenen yerine getirin. Nafileleri kendi nefsinizden bile gizleyin.
Biz kendimizi hep doğru yoldan ayrılmamış kabul eder ve dünyanın bir imtihanhane olduğunu hep başkaları için düşünürüz.
Bakıyorsunuz, zulmedilenlerin tek ortak özelliği var; Müslüman oluşları ve zulmedenlere bakıyorsunuz, onların da bir tek özelliği var; Kâfir oluşları veya küfre hizmet edişleri.
Düşünün bakalım, televizyon karşısında muhallebi gibi gevşemiş bir Müslümanda, değil cihad etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır?
Buruşturularak atılmış bir kâğıt parçası gibiyim. İçimde kalkıp gidenlerden doğan boşlukların ağırlığı… Ve sevmek. Ve korkmak ve nasıl, uzaydaymışım gibi yalnızım.
Cahit Zarifoğlu Şiirleri
Cahit Zarifoğlunun en merak edilen şiirleri olan Yedi Güzel Adam, Sultan ve Yaşamak Şiirlerini bulabilirsiniz.
Yedi Güzel Adam
Yedi adam biri bir gün
bir kan gördü
gereğini belledi
yari alsa koynuna
Ayırmaz kanı yanından
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
-Bir güzel ince gelin
Kabartır göğsünü toz duman içinde
gelinliği durur çıkartıp bıraktığı yerde
İçerlerden bir taşlı tarladan
Kaynayan nehrin gözünde
unutmuş gelin alınlığını
Avuçları sıcacık yumulu beline dayalı
Kalın bilekli badem topuklu
Seyirtir o ince gelin
grevli’ler şifalar götürmek için
Beyaz haberlerim var kardeşlerim
-Gölgesiz meydanlara
aklı yağmalayanlara arasından
yayılırsa karanlık fısıltılar
Ya da güzel dışlı yapa çiçekleri
Muhtemel bir genç kızın
Başına atılırsa
Yedi adamdan biri
Bir gün bir kan göreni
Kabukları soyulmuş
Taze devrilmiş bir ağaç gibi
Çeker çıkarır kendi kadınlardan
Fırlar yataklarından tatlı uykudan
Çıplak çıkarır kendi kadınlarından
Fırlar yataklarından tatlı uykudan
Çıplak yalın ve güzel adaleli
O er alarak
Seğirtir danseder gibi
-Önce sağlam olmalı arkam
O ince gelin
Belirir hemen ardında erin
1000 yıl durmadan en atmış bir çınar gibi
Gidiyor dansöz gibi
Yere ve göğe açık avucunda o kan
O işlem onda güvercin ve sevap
Onlarda en ağrımalı yara
Ve yollanıyor o güvercin onlara
Güvercin değişiyor gittikçe ondan
Güvercin değişiyor vardıkça onlara
– ve aman ne uzun sürüyor bir düşman öldürmek-
Yedi adam artık bir kan göreni
Varıyor dengede
Kuğu gibi sarkıyor onlara
akıyor onlara
şiirler söylüyor ve mısralarında
işlek çelik kümeleri
ve kalkıyor her bir ulaşmasında
iki yanında sülüs ve yay gibi
bir vuruşta öldüren elleri
-Karanfil serpercesine
Bir kez daha vurdum ya Allah diye açtığım yaralara
-Güzelin düşmanı güzel olur
Güzelin yari güzel olur
O varıyor tüm meydanlara
Kanı okşayarak ve kabartarak
Kanı okşa ve kabart
Ve sonra sabah kahvaltısında
İçinden geçirmekle varsın sofrana
Çocuklarımızın ellerinde büyüyen gagalı şeylerin
Tanrının buyruğu ile ortaya çıkarttığı
Gürbüz bir yumurta
Sultan
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harfleri acz tutuyor
Bağışlamanı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat bir boş rüyaymış
Geçen ibadetler özürlü
Eski günahlar dipdiri
Seçkin bir kimse değilim
İsmimin baş harflerinde kimliğim
Bağışlanmamı dilerim
Sana zorsa bırak yanayım
Kolaysa esirgeme
Hayat boş geçti
Geri kalan korkulu
Her adımım dolu olsa
İşe yaramaz katında
Biliyorum
Bağışlanmamı diliyorum
Yaşamak
Neden diye sormayın hemen.
Onu ben kendi kendime de açıklayabilmiş değilim henüz.
Kişinin ihtiyaç duyunca aramasının binlerce çeşidi olmalı.
Aradığımızın ne olduğunu biliyorsak,
arayacağımız yer bellidir.
Bakınırız ve onun işaretlerini tanımakta güçlük çekmeyiz.
Sıkıntı kollarını göğsümde kavuşturmuş.
Soluk alırken, genişleyip daralan kaburgalarım, zamanın boşuna ve nedensiz geçtiğini biliyor.
Çoktandır yabancı bir cismin kalbime sürtünmekte olduğunu biliyorum.
Yine de biri çıksa, nasılsın dese alışkanlıkla iyiyim diyeceğim.
Kederli olduğumda söylenemez zaten.
Buna sebepte yok çünkü.
Ne taze bir ölüye sahibim, ne felâket geçirenlerim var.
Dedim ya oturuyorum öylece.
İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.
Hiç beklemiyordum, birden kadın bana çevirdi bakışını. Tanrım ne büyük bir merak içindeydi bu bakış. Durmadan sormaktaydı. Hayattan ne beklediğimi sormaktaydı…
Günü birlik yaşama içinde elde edilebilen sayısız imkanlar kaçırmıştı.
Bu durumda ona bakmak zordu.
Huzursuz kımıldayarak ondan kurtulmaya çalıştım. Fakat bakışımı tutmuştu, ondan ayrılamıyordum, tanışmıştık bir kere.
Tekrar karşılaştığımız takrirde, sorularını, ikinci kez tekrarladığını bilerek,
düşündü mü der gibi,
başkalarının öğrenmelerine duyulan güvensizlikle,
yine alay ederek tekrarliyacağını düşünüyordum.
Fakat umulmadık bir anda başka, herhangi bir şeyle ilgilenmeye başladı…
Birden sahipsiz kalmıştım.
Bakışım, yere paralel durmak zorunda bulunan,
fakat içindeki sertlik süratle yumuşayan bir bakır tel gibi eğiliyordu boyuna.
Durumun saçmalığını kavrayıncaya kadar bir an bocaladım.
Bu belki de devam edecekti ama, seni hissettim.
Evet, bakıyordun, yanılmamıştım…
Bunu hissetmemden ne kadar önce başlamıştım bilmiyorum ama,
bakışlarımız karşılaşınca kaçtın, önüne döndün…
ve dönmen için zamanın vardı.
Fakat dönmemiştin.
Omuzlarından bana dokunup kaldığını anladım.
Görüyordun, beni hissediyordun.
Ve o zaman başladı.
İste yine bir şey var.
Bakıyordum sana.
Şimdi birşeysin benim için…Varsın.
Fakat bocalıyordum.
Gizlice düşündüğüm, farkedilmesinden korktuğum hakikat sen miydin,
yoksa ben, hatırasızlığı, boşluğu, en ucuz şekilde, sırtımdan korkakça, hiç bir teşebbüste bulunmadan birden bire atmak için yine hayal mi kuruyordum.
Dedim ya işte, bocalıyorum.
Yeniden yaşamaya başlamak kolay mı?
Yaşamak s.168-174
Cahit Zarifoğlu Sözleri Şiirleri
Cahit Zarifoğlu Kimdir? Cahit Zarifoğlu Hayatı
Cahit Zarifoğlu’nun Hayatı (1940-1987)
Cahit Zarifoğlu, 1 Temmuz 1940 tarihinde Ankara’nın Hacı Bayram ilçesinde, memur bir babanın, ev hanımı bir annenin, dört çocuğundan ikincisi olarak doğdu. Tam adı Ahmet Cahit Zarifoğlu’dur.
Babası Niyazi Zarifoğlu’nun soyu, Orta Asya’dan Kafkasya’ya göçmüş, oradan da Anadolu’ya gelerek Kahramanmaraş’a yerleşmiştir. Bir hukukçu olan Niyazi Bey, Cahit Zarifoğlu’nun doğduğu yıllarda Ankara’da görevlidir. Fakat Maraş’a olan bağımlılığı ve görev yerlerinin sık sık değişmesi nedeniyle, aile ilişkilerinde sorunlar yaşanmaktadır.
1951 yılında, Zarifoğlu’nun ailesi Maraş’a yerleşir. Bu süreçlerde Cahit Zarifoğlu, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde başladığı ilkokulu bitirerek, Maraş’ta ortaokulunu da ikmal eder.
1955 yılında, lisede tanıştığı dostları vesilesiyle kendisini bir edebiyat ortamı içinde bulur. Bu dostlarından önde gelenleri Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Aleaddin Özdenören, Akif İnan, Ersin Nazif Gürdoğan gibi isimlerdir. Bu isimler, ilerleyen yıllarda başta edebiyat olmak üzere, çeşitli alanlarda kendilerinden sıkça söz ettireceklerdir.
1957 yılında, Nuri Pakdil’in öncülük ettiği, bir okul dergisi olan Hamle’ye çalışmalar gönderir. İlk denemeler ve şiirler orada başlar.
1958 yılında ise Genç Şairler Antolojisi adlı kitapta bir şiiriyle görünür.
1961’de, İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümüne kayıt olur. Bu üniversite ve bölümden mezun olduğunda yıl 1971’dir.
1962’de Açı isimli bir dergi çıkarır. Fakat Açı tek sayılık bir deneme olarak kalır, devam etmez.
1965 yılında, Yeni İstiklal gazetesinde Abdurrahman Cem ismiyle şiirler yayınlar.
Diriliş Dergisi’nde şiirlerinin yayınlanması ise 1966 yılına tekabül eder. İns isimli hikayesi de aynı dergide çıkar. Aynı yıl, Yeni Dergi, Papirüs ve Soyut gibi dergilerde de seyrek olarak çalışmaları yayınlanır. Edebiyat dünyasında ismi duyulmaya başlar.
İlk kitabı olan İşaret Çocukları 1967’de basılır. O sıralar Babıali’de Sabah gazetesinde çalışmaktadır.
1972 yılında Almancasını geliştirmek amacıyla Almanya’ya gider. Bu sırada diğer Avrupa ülkelerini de gezer.
1973 yılında Yedi Güzel Adam kitabı yayınlanır. Aynı yıl başlayan askerliğini yedek subay olarak İstanbul Tuzla, Sarıkamış ve Nisan 1975’te Kıbrıs’ta tamamlar.
1975’te terhis olur ve Ankara’da memurluğa başlar. Diğer yandan “Yaşamak” isimli meşhur kitabını hazırlıyor ve bir roman üzerine çalışıyordur.
1976 yılında, Rasim Özdenören’in ilk sayısında “bir yaşama biçimi halinde öz uygarlığımızı yeniden yürürlüğe koyma davasını güdenlerin edebiyat alanındaki bir buluşma yeridir” şeklinde kamuoyuna duyurduğu Mavera Dergisi yayın hayatına başlar. Cahit Zarifoğlu, bu derginin kurucuları arasındadır. Bir yandan evlenir, diğer yandan dergide çeşitli sorumluluklar alır; Okuyucularla köşesinde gönderilen ebedî eserleri
değerlendirir, abonelik çalışmaları için üstün bir çaba sarf eder. Aynı yıl, Van müftüsü Kasım Arvas Efendi’nin kızı Berat Hanım’la evlenir. Diğer yandan TRT Genel Müdürlüğü’nde çevirmen olarak çalışmaya başlar.
1977 yılında Menziller isimli üçüncü şiir kitabı yayınlanır. Diğer yandan da dergi ve gazetelerde görünmeye devam eder, müstear isimlerle de yazılar kaleme alır.
“Yaşamak” 1980 yılında okuyucularla buluşur ve büyük ilgi görür. Aynı yıl çocuk kitapları da çıkmaya başlar.
1983’te ise çocuk şiirleri ve çocuk hikayeleriyle karşımızdadır Zarifoğlu. Bu anlamda velud bir kalemdir ve pek çok yeni kitaba imza atar. “Ağaçkakanlar” isimli çocuk romanı, sadece çocukların değil, büyüklerin de ilgisini çeker. Aynı yıl, yaz aylarının başında İstanbul’a yerleşir.
1984’te Türkiye Yazarlar Birliği tarafından çocuk edebiyatı dalında ödül alır.
1986’da ise, şairliğinin ve şöhretinin doruğundadır Zarifoğlu. Korku ve Yakarış yayınlanır.
Ömrünün son senesi olan 1987’de ise, on senedir hissettiği rahatsızlığı artmaya başlar. Hastaneye kaldırılır ve pankreas kanseri olduğu ortaya çıkar. Son aylarında, Cerrahpaşa hastanesinde çok şiddetli sancılar çeker, adeta yerinde duramaz olur. O günlerinde Prof. Dr. Hüsrev Hatemi kendisiyle yakından ilgilenir. 7 Haziran günü, Beylerbeyi’ndeki babasının evinde vefat eder. Büyük ve seçkin bir kalabalık eşliğinde, Küplüce’deki mezarlığa defnedilir.
Kendi Ağzından Cahit Zarifoğlu Hayatı
Cahit Zarifoğlu’nun hayatını, şimdi de, vefatından bir sene önce -1986 yılında- gerçekleştirmiş olduğu söyleşiden iktibas yaparak kendi ağzından dinleyelim:
“1940’ta Ankara’da doğdum. Rahmetli babam hakimdi. Bu vesile ile çocukluğum Güneydoğu’da geçti. İlkokula Siverek’te başladım. Maraş ve Ankara’da bitirdim. Ortaokula ise Kızılcahamam’da başladım, liseyi Maraş’ta tamamladım. Aslen Maraşlıyım. Ceddimiz 300 yıl kadar önce Kafkasya’dan Maraş’a gelip yerleşmişler.
Bunlar üç kardeşmiş ve içlerinden birinin adı Zarif’miş. İşte bizim aile bu Kafkasyalı Zarif’ten geliyor. Daha çok bu sebeple olacak Kafkasya’yı çok seviyorum.
Edebiyata lise yıllarında şiir ve kompozisyonlar yazarak başladım. Usta hikayeci Rasim Özdenören, şair Erdem Beyazıt, şair Alaeddin Özdenören ile aynı sıralarda okuduk. Liseden sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatını bitirdim. Öğrenciliğim sırasında çalışmak zorundaydım. Muhtelif gazetelerde sayfa sekreteri olarak çalıştım. Bu yüzden tahsilim biraz ağır aksak ilerledi. Bütün bunlar zarfında vazgeçmediğim, değişmeyen, istikrarlı bir yönüm vardı, o da şairliğim ve yazarlığımdı.
Sezai Karakoç Ağabeyin yayınladığı Diriliş dergisinde şiirlerim yayınlandı. Ağabeyin sohbetlerinden ve yazdıklarından çok şeyler öğrendik. Her anlamda bizim hocamızdı. Yetişmemizde çok büyük faydası oldu. Sonra Nuri Pakdil ve arkadaşlarının yayınladığı Edebiyat dergisinde yazdım. 1976’dan itibaren ise ben, Erdem Beyazıt, Rasim Özdenören, Akif İnan ve Nazif Gürdoğan’ın kurucuları olduğu Mavera dergisinde şiirlerim, bir-iki hikayem, senaryo çalışmalarım, günlüklerim ve “Okuyucularla” ismini verdiğimiz sohbetlerim yayınlandı. Birkaç yıldan beri ise roman çalışıyorum. Bunlardan ilki Savaş Ritimleri 1985’te yayınlandı. Ayrıca çocuk edebiyatı dalında kitaplar yazdım. Bunlardan dört tanesi yayınlandı. Bugünlerde iki çocuk şiiri, iki de çocuk hikayesi basılmak üzere.
Şimdiye kadar yayınlanan kitaplarımın sayısı on bir. Bunlar çalıştığım dallarda, yani şiir, günlük, roman ve çocuk romanları. Ayrıca yayınlanacak olanların içerisinde ‘Okuyucularla’ başlıklı sohbetler de var. Bunlar dergiye yollanan sayısız mektuplara ve o mektuplarla birlikte gelen edebiyat eserlerine cevaplardır. Yayınlandığında ilgi çekeceğini umuyorum.”
Cahit Zarifoğlu, hayatının genelinde suskun bir insandır. En yakın dostları, onu anlatırken, genellikle suskun olduğunu, çok konuşmadığını ifade etmişlerdir. Eşi Berat Zarifoğlu da bu kanaattedir.
Lise yıllarında birlikte olduğu Aleaddin Özdenören, Zarifoğlu’nun karakteriyle ilgili şu açıklamalarda bulunmuştur:
“Cahit’in en önemli özelliği ikiyüzlü olmayışıdır. Çok dürüst düşünürdü. Ödün vermezdi. Diğer önemli yanı hayata karşı çok dayanıklı idi. Diyebilirim ki, hayatın hiçbir aşamasından çekinmezdi. Açlık, sınıfta kalmak, istikbale ilişkin endişeler duymak gibi korkuları yoktu. Cahit’in bir diğer özelliği de kendi içine dönük ve kendi dünyasını yaşayan bir insan oluşuydu. Tartışmalara katılmazdı, konuşmazdı veya çok az konuşurdu. İndirgenemez bir yanı vardı Cahit’in. Sanırdınız ki, her şeye karşı ilgisiz bir tavır içinde. Fakat sonradan yazdıklarında görüyorduk ki, her şeyi dikkatle incelemiş, özümlemiş.”
Rasim Özdenören ise, Zarifoğlu’nun kendine özgü yapısını şu sözlerle dile getirmiştir:
“Cahit’in birileri yapsın da ben de onların arkasından gideyim şeklinde bir karakteri yoktu. Müstakil hareket etmekten hoşlanırdı, mizacı böyleydi Cahit’in. Genellikle topluluk içinde, veya sürü içinde bile kendi istiklalini her zaman hassasiyetle korurdu. Bizim, deminden beri sözü geçen bu arkadaş grubumuzun Cahit’le birlikte çeşitli ortak teşebbüslerimiz oldu. Cahit bu teşebbüslerin her birine katıldı, fakat bu teşebbüslerin içinde ‘biricikliğini’ de daima korumasını bildi.”
Cahit Zarifoğlu Eserleri
Cahit Zarifoğlu’nun eserleri ilk yayınlanış tarihlerine göre şu şekildedir:
Şiirleri: İşaret Çocukları, Yedi Güzel Adam, Menziller, Korku ve Yakarış.
Hikâyeler: İns.
Çocuk Hikâyeleri: Serçekuş, Katıraslan, Ağaçkakanlar, Yürekdede ile Padişah,
Gülücük, Ağaç Okul (Çocuklara Afganistan Şiirleri), Küçük Şehzade,
Motorlu Kuş, Kuşların Dili. (Toplu halde: Çocuklarımızla Atlara Biniyorduk)
Romanları: Savaş Ritimleri, Anne
Günlük: Yaşamak
Denemeler: Bir Değirmendir Bu Dünya, Zengin Hayaller Peşinde.
Tiyatro: Sütçü İmam
Eleştiri: Okuyucularla
Mektup: Mektuplar
Oyun: Radyo Oyunları
Umarım Cahit Zarifoğlu Sözleri yazımızı beğenmişsinizdir.
Bizi Facebook, Twitter, Instagram, Pinterest ve Youtube hesaplarımızdan takip ederek bize destek olunuz.
Siz de en sevdiğiniz Cahit Zarifoğlu Sözleri ve mesajlarını yorumlar kısmına ekleyin, paylaşalım.